İTALYAN FÜTÜRİZMİ, F. T. MARİNETTİ ve ANARŞİ
"Hâlâ bizim kim olduğumuzu ve ne istediğimizi anlamamış olabilirsiniz. Melankoli ve ruhsuzluk içerisine batmış bir sanat ve edebiyat cumhuriyetinde geçmişe olan özlemden ve akademik gösterişten bıkmış, atılgan bir özgünlük için hırslı, İtalyan ruhunu passeizm denilen bütün bu önyargı, tatsızlıklar, saygı ve ululaştırma yığınından temizleyecek maceracı, enerjik, gündelik; yiğitçe bir yaşamı arzulayan mutlak isyancılar ve yıkıcı gençler düşünün. Sonuç olarak Fütürizm, sanattaki Anarşizm'dir."
Marinetti, "Futurist Democracy (1919)" ve "Beyond Communism (1920)" adlı makalelerinde bireyciliğin yüceltilmesine dayalı fantastik bir ütopya kurmuştu. İtalya; papadan, monarşiden ve evlilik kurumundan kurtarılacaktı. Parlementonun yerini gençlerin yürüttüğü bir teknisyenler hükümeti alacaktı. Dahiler ırkının güçlü, özgür, çalışkan ve modern bireyler yaratabilmesi için ordunun, yargının, hapishanelerin ve polisliğin lağvini talep etti. Ülkeye sanat ve sanatçılar, başka bir deyişle, "mutlak özgürlüğün, sanatın, güler yüzlülüğün, ilerlemenin, kahramanlığın, coşkunun ve hızın harikulade anarşist cennetini" gerçekleştirecek olan bir tür "dahi proletarya" önderlik edecekti.
Nazi Almanyası ve İtalya politik bir ittifak gerçekleştirdiğinde Nazilerin kültürel normları İtalya'ya yavaş yavaş nüfuz etmeye başladı. Sansür yasası, anti-semitizm, "dejenere sanat" gibi totaliter kültürel anlayışlar; İtalyan bürokrasisinde yer edinmeye başladığı zaman Marinetti ve Fütüristler bunlara ilk karşı çıkanlardan olmuştu ve bununla mücadele etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Bu ultra-milliyetçi fütüristlerin anarşizme sempati duymaları bir "oksimoron" değil mi diye düşünebiliriz. Aslına bakarsak Fütüristlerin Gabriele d'Annunzio (Arditi bölüğünün kumandanlığını yapan bu çok renkli şahsiyete farklı bir yazımızda değineceğiz.), Georges Sorel, Bergson, Nietszhe gibi filozoflardan etkilendiklerini aklımızın bir köşesinde bulundurmamız gerekiyor. Marinetti bu durumu şu cümlelerle açıklıyor:
"Vatanseverliğin ve savaşın, özgürlük tutkusuyla pek çok hayatın tükendiği anarşizme tamamen karşı olduğunu düşünmeye alıştınız. Bu iki bariz zıtlığın, kolektif ve bireyselin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu beyan ederim. Kolektifin gelişimi, gerçekte, birçok bireyin çabalarının ve girişimlerinin sonucu değil midir? Bir ulusun refahı, onu oluşturan çoklu organizmaların uzlaşmazlıkları ve uyumlarına göre şekillenir."
"Anarşistin yıkıcı eylemleri belki de hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek bir adalet idealinin saçma ama güzel özlemini temsil etmiyor mu? Bu eylemler, egemen sınıfların istilacı ukalalıklarına karşı yükselen bir bariyer değiller mi? Şahsen konuşacak olursam, anarşistin bombasını, tehlike anında saklanan burjuvanın sinsi tavrına ya da ülkesine hizmet etmektense kasten kendini yaralayan köylünün aşağılık bencilliğine tercih ederim."
Yorumlar
Yorum Gönder